Samiri, İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkış sürecinde yaşayan önemli bir figürdür. Olaylar, Musa’nın Sina Dağı’na çıkmasıyla başlar. Musa’nın halkına Tanrı’nın emirlerini getirmek için dağa çıkmasından bir süre sonra ümmetini sabırsızlık ve endişe kaplar. Musa’nın dönüşünü beklerken, halkın liderliğini Musa’nın kendine vekil olarak bıraktığı kardeşi Harun üstlenir.
Bu süreçte, usta bir zanaatkar olan Samiri altından bir buzağı heykeli yapar. Altın buzağıya tapma eylemi, Tanrı’nın emirlerine karşı bir isyandır ve İsrailoğulları’nın Tanrı’ya olan bağlılığını sarsar. Musa, Sina Dağı’ndan dönüşünde bu manzarayla karşılaştığında büyük bir şok ve öfke yaşar.
Harun’u sakalından çekiştirerek sorgular, Samiri’ye beddua eder. Tanırının emirlerinin yazılı olduğu elindeki tabletleri kırar…
Fakat bu Tanrı’nın öfkesini teskin etmeye yetmez; İsrailoğulları’nı verdiği emirlere uymadıkları için cezalandırarak onların kutsal topraklara girişini geciktirmek ve isyan eden neslin ölümünü beklemek üzere, onları 40 yıl çölde dolaşma cezasına çarptırır.
Samiri unutulur gider ve günümüzde bir yapay zekâ programı, oluşturduğu bir fotoğrafla birlikte onun savunmasını işte şöyle yazar:
“Tanrı, her bir yıldızı adıyla çağırır.”
Mezmurlar 147:4
Ey Musa, ben Samiri; beni herkesten daha iyi tanıyorsun ve ben de seni herkesten daha iyi bilirim. Kardeşin Harun’un aksine, biz yaşıtız ve ayaklarımız toprağa değdiği günden beri birbirimizi tanırız.
Hatırla o günü, ey Musa, Mısırlı ustabaşının Yahudi kardeşine zorbalık ettiği zamanı. O gün sen, adaletin kılıcı gibi kınından çıktın ve taşı onun başına indirdin. Ama bil ki, o kanlı taşı elinden alıp saklayan bendim. Ve günler boyunca, envaı musibetlerini Firavun’un üzerine saldığında da arkanda hesapsız kitapsız saf tutan da bendim. Yetmedi, seninle yoldaş oldum, Kızıldeniz’i yarıp kavmimizi o denizden geçirdiğin günden bugüne dek.
Sina Dağı’na çıktığında, otuz gün sabrettik çünkü sen bize otuz gün sonra döneceğini söylemiştin ama dönmedin. Oysa sen hep sözlerini tutan biri oldun. Sözünün miadı dolunca kavmin merak içinde kaldı ve sabırlarını kaybetmeye başladılar. Dönüş süren uzadıkça herkes kurdukça kurdu, senin kurda kuşa yem olduğuna dair dedikodular aldı yürüdü. Ey Musa, bizler aciz insanlarız, müneccim değiliz; hakikati nereden bilebiliriz? Hızla hepimizin yüreklerini korku ve endişe kapladı, tıpkı senin Firavun’un sarayını terk edip çöle sığındığında yaşadığın duygular gibi.
Başta kardeşim Harun olmak üzere, herkes şahidimdir ki, olaylar böyle cereyan etti. Ben yalnızca onların gizli ve örtük arzularını yerine getirmek mecburiyetinde kaldım.
Doğrusu, Tanrıyla buluşmaya giderken vekil bıraktığın kardeşin Harun benim önerimle halkının elindeki ziynet eşyalarını topladı ve onları bir kalıba döktü. Ama bil ki, ben olsaydım, bunu yapmazdım, ey Musa! Neden yerine beni değil de onu bıraktın ey Musa? Çünkü sen liyakate önem vermedin ve bu yüzden Firavunlaştın ey Musa!
Ben de sana uygun bir tanrı yaptım. Cebrail’in seni ziyarete geldiğinde atının toynağının bastığı yerin yeşerdiğini görünce, o toprağı gizlice aldım. O anda bana bakmana rağmen görmedin Musa çünkü sen beni hiç önemsemedim. İşte o toprağı, Mısırlılardan çaldığımız ganimetlerin üzerine atınca, altın bir buzağı ortaya çıktı. Üstelik bu buzağı, Mısırlıların tanrısından farklı olarak böğüren bir buzağıydı. Seçilmiş halkımıza nakıs bir tanrı yakışmazdı değil mi Musa? Rüzgâr vurdukça çıkardığı kaval sesi öyle ahenkliydi ki, sen de onun ahengine kapılmaktan korktun; bu yüzden onu görünce böyle çıldırdın.
Yine de vicdanıma yenildim ve itiraf etmeliyim; buzağının ne dediğini anlamak için seni bekledim, onun sözlerini tevil etmedim. Her biri yıldızı adıyla çağıran tanrın benim adımı anmamasına rağmen, sözünün üzerine söz söylemedim. Her zamanki gibi ihtirasına yenilmeden istersen bir düşün, ey Musa!
Sen, Tanrının emirleriyle dağdan geri dönüp altın buzağıya tapındığımızı gördüğünde yüzünde beliren o dehşetengiz ifadeyi fark ettim ya o an yaptığımı işten o kadar emin oldum ki bana ne ceza versen kabulüm…
Ne ve ne şekilde olursa olsun yargın; o ifade ilanihaye gözümden kalbime süzülecek. Sadece sana el bağlayanlar değil tabi ki; bunu bilsin tüm insanlar. O da şu ki: Özgürlük kazanacak!”